ALACAKAYA DOLEK HANI YETKİLİLERDEN İLGİ BEKLİYOR

Alacakaya ilçesine birkaç km mesafede yer alan Dolek Köyü yakınlarında, köklü bir tarihi zenginliğin kalıntıları bulunuyor.

ALACAKAYA DOLEK HANI YETKİLİLERDEN İLGİ BEKLİYOR
TAKİP ET Google News ile Takip Et

 

Alacakaya ilçesine birkaç km mesafede yer alan Dolek Köyü yakınlarında, köklü bir tarihi zenginliğin kalıntıları bulunuyor.

Dolek Han’ı adıyla anılan ve köylülerin harabe diye isimlendirdiği bu han, aslında kökleri oldukça eskiye dayanan bir tarihi kalıntı, bir tarihi miras…

IV. Murat’ın 1600'lü yılarda Bağdat seferi dönüşünde kervan yolunu kullanarak,  ordusu ile burada kalıp bu hanı yaptırdığı söylenir.  Tarihi İpek Yolu’nun da geçiş güzergahında yer alan bu han, askeri bir kilit noktası konumundaydı.

Bu bölge Osmanlılardan önce Romalılar ve onlardan önce de birçok medeniyetin kontrolünde olduğu için, bu tarihi yapıların daha eskiye ait olabileceğine dair ciddi iddialar dillendirilse de, bu konuda somut veriler yok gibidir.

Bölgedeki arazinin elverişliliği, ulaşım ve su sorununun olmadığı ve binlerce dönümlük geniş bir alana kurulmuş bir yerleşim alanı olması, oldukça dikkat çekicidir.

İpek Yolu, dönemin önemli ticaret yollardan biriydi. Bu yol genellikle kervan ticareti yapan tüccarların güvenliğini sağlamada, mola ve konaklama yeri olarak kullanılırdı. Yani Dolek Hanı binlerce yıldır milyonlarca tüccara, yolcuya, seyyaha, orduya, komutana ev sahipliği yapmıştır...  

Han, çevre yapılar da dahil, nerdeyse on bin dönümlük geniş bir arazi üzerine yayılmıştır. Bu bölgede ciddi bir arkeolojik çalışma yapılırsa, birçok yapı ve eserin gün yüzüne çıkacağı kanaatindeyim.

Böylece Alacakaya önemli tarihi bir mekan kazanmış, ilçeye değişik bölgelerden tarihe meraklı ziyaretçi akını sağlanmış, belki de ilçenin makus talihi de böylelikle değişmiş olur. 

Han, asırlardır sert iklimlere meydan okumasını bilmiştir. Taşları adeta konuşur vaziyettedir. Vadiden esen rüzgarın sesi, geçmişin sırlarını deşifre edecek cesarette ve azimdedir.  “Duvarların dili olsa da konuşsa” söylemini haklı çıkarır bir gizem ve mistik bir hava barındırır.

 

Konuyu araştırmak isteyen gazeteci ve yazar olan sevgili dostum Sabahattin Karabulut’un bu köyde yaşayan emekli bir çiftçi olan İrfan Darılmaz’la yaptığı söyleşiden elde ettikleri üzerine konuştuk:

 

“Bu han hakkında ne biliyorsun ve neden bunca yıl sonra bu konuyu gündemine alma gereği duydun?”

 

“Biliyorsun ben Antakya’da yaşıyorum. Fırsat buldukça da buralara gelmeye çalışıyorum. Çünkü insan doğup büyüdüğü yerlerden kopamıyor. Hele böylesine önemli ve değerli bir yerde yaşıyorsan… Bu han, öyle birkaç cümleyle geçiştirilecek bir yer değil. Yaklaşık beş asırdır birçok talana, savaşa, göçe, yıkıma, depreme, sele maruz kalmasına rağmen, bazı yerleri hala dimdik ayakta. Bu da yapının ne denli güçlü olduğunu görmemizi sağlıyor."

 

“Sence bu hanın bu kadar güçlü olmasının sebebi nedir?”

 

“Buranın yapımında kullanılan harç elbette... Buranın harcı süt ve yumurta akının karışımıyla hazırlanıp yapılmış. Zaten yıkıntıları elinle yokladığında bu gücü ve farkı görüyorsun.”

 

“Harput Kalesinin yapımında olduğu gibi yani… Peki kaynağın nedir?”

 

“Ben köyde yaşayan İrfan Darılmaz adında biriyle tanıştım. 55 yaşlarında olan bu abimiz, bu han hakkında oldukça geniş bilgiye sahip. Tarihe meraklı bir aileden geliyor. Babası, dedesi de kendisi gibi tarihe ilgi duyan insanlardı. Ve han hakkındaki bilgileri de babasından, dedesinden elde ettiklerine dayanıyor… Sağ olsun İrfan Abi bizi konuk etti, layıkıyla ağırladı ve bize hanın bilinmeyen taraflarını anlattı.”

 

“Anlattıklarını bizimle de paylaşır mısın?”

 

“Buraya davarlarını getiren köylüler, akşam olunca davarları bir olukta sağardı. Bu oluktan akan süt, hanın girişinde yumurta akıyla karıştırılıyordu. Ve bu karışım, harcın yapımında kullanılmış. Bu hanın günümüze kadar gelmesinin en önemli sebeplerinden biri de budur, diyor.”

 

“Buranın 4. Murat Döneminde yapıldığına dair genel bir kanı var.”

 

“Doğrudur… Sultan Murat Bağdat Seferine giderken ordusuyla buradan geçer ve herkesin alana bir taş bırakmasını söyler. Hem dönüş yolunu bulmak hem de seferde ne kadar kayıp verdiklerini anlamak için, sefer dönüşü taşları tekrar askerlerine toplatırdı. Kalan taşlar kayıplar olarak belirlenirdi... Sonra bu taşlar hanın yapımında kullanılarak bu yapıtın ortaya çıktığı söylenir... Hatta sana daha ilginç bir şey söyleyeyim: Bu hanın yapımı bittikten sonra hazırlanan kitabede Sultan Murat’ın bilgileri ve hanın yapım tarihinin yazıldığı köşe taşının kendisinde olduğunu söyler İrfan Abi...”

 

“Sen gördün mü taşı?

 

“Hayır ama en kısa sürede evine ziyarete gidip görmeyi düşünüyorum. Arapça olarak yazılan bu köşe taşını sakladığını ve kendisi için çok değerli bir miras olduğunu söylüyor.”

 

“Han’ın bazı yerleri hala sapasağlam ayakta dururken, bazı yerlerinin yıkılmasını neye bağlıyorsun?”

 

“İrfan Abinin deyişiyle, definecilerin macera tutkusuna... Bir de zamanında ilçede görev yapan bir kaymakam bu askeri geçit noktasında görev yapan emniyet ve jandarma güçleri için bir basketbol sahası yaptırmış. Yani bu tarihsel dokunun üzerine beton dökmüş. Baktıkça insanın içi acıyor, diyor. Hakikaten de öyle. Sana da atmıştım bu sahanın resmini.”

 

“Evet, gördüm… Peki, içeride çekim yaparken dikkatini neler çekti?”

 

“Mesela içeride bir fırının olması oldukça dikkat çekiciydi. Konaklamak için hana gelenlere burada ekmek pişirilip ikram edilirdi… Ama şimdilerde içerinin serinliği hayvanlar için barınma ve ağıl olarak kullanılıyor maalesef. Bu serinlik hanın yapımına verilen önemi ve değeri anlamamızı sağlıyor… Bir de inanılmaz bir işçilik var. Taşların dizilimi muazzam… Köylülerin kendilerine ev yapmak için, hanın taşlarını söküp götürmeleri ise, ayrı bir acı ”

 

“Hana zarar veren sadece köylüler değil sanırım. Bir de defineciler gerçeği var demiştin. Bu konu hakkında neler öğrenebildin?"

 

“Evet, maalesef… Buranın han olarak konaklama amacıyla kullanılması, İpek Yolunun geçiş güzergahında yer alması ve kilit bir noktada bulunması bazı tevatürlerin de halk arasında yaygınlaşmasına neden olmuş. Bu da definecileri buraya toplamış. Yapılan gizli kazılar, bu tarihsel dokuya ciddi anlamda zarar verdiği gibi, bir kültürel değerin de göz göre göre talan edilmesine neden olmuş. Bulunan somut hiçbir şey olmadığı gibi, hana verilen zararın boyutu ise, içler acısı… ”

 

“Han ‘Demir Kapı’ adıyla da bazı kaynaklarda yer alıyor. Bu konuda bilgin var mı?”

 

“Evet, Demir Kapı hanın bir diğer ismi olarak geçse de, aslında handan oldukça uzak bir geçit yerinde bulunmaktadır. Ve bu geçitlerin sağlandığı ana kapı konumunda yer alırdı. İnsanlar belirli bir ücret karşılığında bu kapıdan geçer ve kapının belirli saatlerden sonra açılmasına da izin verilmedi... Kapının Diyarbakır'a müzede sergilendiği söylenir. ”

 

“Bir de köprü varmış bu güzergahta sanırım?”

 

“Evet, büyük bir köprüymüş ama yıkılmış. Bazıları köprünün on gözlü olduğunu, bazıları ise iki gözlü olduğunu söyler ve bölgedeki önemine dikkat çeker. Kalıntıları hala dursa da zamana ve talana ne yazık ki o da dayanamamış.”

 

“Peki, ne söylemek istersin buradan yetkililere?”

 

“Bu önemli bir tarihsel miras. Belki başka bir yerde olsaydı, gerekli adımlar atılır, konu gündeme taşınır ve kamuoyu oluşturulurdu. Hatta belki restore edilmesi için birtakım çalışmalar, adımlar atılırdı. Ama bu tür konulara olan duyarsızlığımız böylesine önemli bir konunun da sümenaltı edilmesine neden olmuş. Biz değerlerimize karşı hayli duyarsız bir toplumuz ne yazık ki...."

 

“Bunu neye dayanarak söylüyorsun?”

 

“Ben konuyu araştırmak için köydeki bir kahveye gittim. Orada köylülerle konuşmaya, han hakkında bilgi toplamaya çalıştım. Ama gördüm ki, halkımız kendi köyünün yakınlarında yer alan bu tarihsel miras hakkında yeterince bilgiye sahip değiller. Bu çok acı. Oysa burası turizme kazandırılabilir, bölge ekonomisini canlandırabilir,Tarih bilincinin ve şuurunun yeniden hayata geçmesini sağlayabilir… Bunlar bence çok önemli… Bak, Alacakaya giderek kan kaybediyor. Eski görkeminden eser yok şimdi. Bir oteli, misafirhanesi, hastanesi olmayan, konut sıkıntısıyla can çekişen ama kağıt üzerinde ülkenin en zengin ilçesi değerlendirmesiyle anılan ve her geçen gün kendi kaderine terk edilen bir görkemli yerleşim yeri olmasına rağmen, şimdilerde yalnızları oynayan bir ilçeden öteye gidemiyor. Nüfusu giderek azalıyor. Yakında ilçe vasfını da kaybedeceğine dair ciddi iddialar var…"

 

“Haklısın…”

 

“Haklı olmak bir kazanım sağlamıyor dostum… Her şeyimizi giderek yitiriyoruz. Tüm değerlerimiz bir bir kayboluyor… Yaşar Kemal: ‘O iyi insanlar o güzel atlarına atlayıp gittiler…’ der… Yol yakınken ve henüz çok geç değilken bu tür değerlerimizi koruyup ortaya çıkarmaya, turizme kazandırmaya çalışalım. Yarın her şey için çok geç olabilir.”

 

“Umarım yetkililer bu sese kulak verirler.”

 

“Umarım… Tüm çabamız bunun için...”

 

Sevgili kardeşim Fuat Yaman’ın konuyla ilgili dizeleriyle sizi baş başa bırakıyorum. Saklı bir mirasın gönüllerdeki yansımasına kulak vermenizi isterim:

 

“Dolek Hanı der ki:

Usul usul kayıp giderken bir zaman bir mekân,

görmedi hiç birinizin gözleri ve duymadı hiçbirinizin kulakları…

Her yanım toz, her yanım gökyüzüne uzanan ateş kıvılcımları…

Beni un ufak eden hoyrat, deli fırtınalar değildir bunu bilesin.

Beni tarumar eden, bu vurdumduymazlıktır…

Geçip gittiniz, toza çamura bulandım.

Öfke kustunuz üstüme…

Geri dönüp bakmadınız.

Budur sebebi, budur bir kısmını yüreğime gömdüklerim.

Şimdide; “ha! Heyroo!” deyince de dönmez dilim…

Gömdüm yüreğime o asumana uzanan derin çığlıkları…

Gömdüm; o yumurta akı, sütlü harcıma.

Ve her biri usta ellerde şekil almış, kara bazalt köşe kilit taşlarıma…

Sizler bilmezsiniz, onlar görürler bu perperişan halimi.

O dostların gözleri karadır; Faqir Kıtan kokarlar, insan kokarlar...

Bende vaktiyle coşardım.

Şu Dicle Vadisine susayan deli ırmaklar gibi…

Asil yağız bir at gibi yelelerimin ışıldadığı da oldu.

Kızgın güneş nurunu gölgede aradım.

Namerdin zifiri katran gecelerine ay ışığını buyur ettim,

geçit vermedim uğursuza, soysuza…

Ama ne çare, gel gör ki, bugün payıma düşen

kıvrılmış boyum uzun uzun yatarım.

Sonra düşler kurarım.

Her biri ayrı renk ayrı macera ve sonra bir düş o da gecelerden kara….”

 

İçinde nice sırların olduğu bir saklı miras Dolek Hanı. Bu kültürel değerin kalan kalıntılarının da bilinçsizce yok edilmesini oturup izlemeyelim. Kalan kalıntılarını kurtarmaya ve yaşatmaya çalışalım. Bizden sonraki nesle bu değeri gururla taşıyalım…

 

Sedat YASAK

Sabahattin KARABULUT

Fuat YAMAN