Serkan GÜRTÜRK

Kazanan İmamoğlu oldu

Serkan GÜRTÜRK

Geçen haftaya damgasını vuran İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ilimize kazandıracağı bir okulun protokol töreni ve ilimiz yöneticilerinden talep ettiği randevulara karşılık verilmemesi oldu.

Bu mesele,  hem basında hem de sosyal medyada çokça konuşuldu ve değişik yorumlarla değerlendirildi.

Bazı hemşerilerimiz,  olaya siyasi bir çerçeveden bakarak “babasının kesesinden mi okul yapıyor, niye yöneticilerimiz onunla görüşsün ki?” penceresinden yorumladı.  Ancak önemli bir kesim, İmamoğlu’nun şehrimize bir okul kazandıracak olması yanında bir misafir olduğunu ve bizlerin örf ve töresinde misafiri hoş karşılamak ve mutlu göndermek olduğunu ve yanlış yapıldığını ifade etti.

Yorumlar bu şekildeydi ama yaşanan bu olay, Elazığlının misafirperverlik hasletine gölge düşürdü. İmamoğlu, 16 milyonluk İstanbul halkının oylarıyla hem de ilk seçimin ardından daha büyük bir farkla ikinci seçimle iş başına gelmiş bir belediye başkanıydı.

Devletin resmi bir kurumunun başında olan, resmi araç plakası ile gezen, devlet protokolünde resmi yeri olan ve halkın temsilcisi bir seçilmiş yönetici olan İmamoğlu, ilimize bir okul yaptırma sebebi ile gelmiş olmasa bile, bize yakışan ev sahipliğimizi  göstermekti. Kaldı ki şehrin en büyük yerleşkeye sahip bir okulunu inşa eden, inşa etmekle kalmayıp, “okulu yapıp Milli Eğitime teslim etmekle kalmayıp, başka ne ihtiyacı varsa hepsini temin edeceğiz” diyerek Elazığ’a ve Elazığlı öğrencilere bakış açısını ortaya koyan bir Belediye Başkanının yok sayılması ve dikkate alınmaması çok doğru olmadı.

İmamoğlu’nun gittiği birkaç şehirde il yöneticileri randevu verse de birçok ilde randevu verilmediği gerçeğini bizzat İmamoğlu ifade ettiğine göre, buradan il yöneticilerine Ankara’dan bir telkin ve tavsiye olduğu ortaya çıkıyor.

Büyükler böyle buyurunca illerdeki yöneticilere de buna uymak ve o gün ya il dışında ya da farklı bir programda olmak düşüyor çaresiz.

Ancak günün sonunda bu telkin ve tavsiye, Ak Parti’ye eksi, CHP ve İmamoğlu’na artı olarak yansıyor. Türk insanının mağdura ve yok sayılan siyasetçiye yaklaşımının en bariz ve somut örneği, şiir okuduğu için hapse atılan ve bugün Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan’dır.  Türk halkının o gün olduğu gibi günümüzde de mağduru hep koruma ve onun yanında olma gibi doğal bir refleksi var.

Kamu kurumları ve kamu işini siyasetten ayırmak gerekir. Siyasetin kendi kuralları ve ilkeleri vardır ama devletin işleyişi ve hizmet anlayışı ve teamülleri farklıdır.

 Yöneticiler, günübirlik siyasi konjonktürün tesiri, etkisi ve yönlendirmesi ile değil, devlet ciddiyeti ve kamu işleyişinin yerleşik ve köklü kuralları  açısından olaylara yaklaşmalı ve yine kamu görevlisi ciddiyetiyle davranmalıdır.

Siyaset, hükümet ve yöneticilik gelip geçicidir ancak devlet bakidir. Devleti ve kamunun hizmetlerini siyasi cezalandırmanın, yok saymanın ve ön kesmenin aracısı olarak kullanmaya çalışırsanız, kamu düzenini bozar, işlemez hale getirir, her şeyden önemlisi de halkın güvenini kaybedersiniz. Ve o güç yarınlarda başkalarının eline geçer ve sizlerde de aynı konuma itilebilirsiniz.

Eğer kamuya bakışımız,  “devlet-evet-müddet”se  ve sloganımız “insanı yaşat ki devlet yaşasın” ise o zaman insanların hoş ve makul  görmeyeceği  uygulamalardan, hele hele binlerce öğrenciye yıllarca hizmet edecek bir okulu şehrimize kazandıracak bir kamu görevlisine zenci muamelesi yapmaktan kaçınmak gerekirdi. Bu tür davranışlar,  hem vicdanları yaralar hem de devlete güveni zedeler.

Bu cümlelerimizden İmamoğlu’nu savunduğumuz anlamı çıkmasın. Bu köşeden defalarca kendisini eleştirmiş ve başarısız bir Belediye başkanı olduğunu yazmış biri olarak dikkat çekmek istediğimiz konu, devletin ve kamunun doğal işleyişine, siyasetin müdahale etme yanlışlığı ve bunun şehrimize olumsuz yansıması ve bunu kurgulayanların kendi kalesine gol attığı gerçeğini bile düşünemeyecek kadar ferasetiz olduklarına  dikkat çekmektir. Nokta.

Yazarın Diğer Yazıları