Serkan GÜRTÜRK

Sahipsizlik İçimizde

Serkan GÜRTÜRK

 

Türk hikâyeciliğinin yaşayan Ömer Seyfettin’i olarak da nitelendirilen usta yazar Mustafa Kutlu’nun “Yoksulluk İçimizde” kitabının ismi, Elazığ örneğinde “Sahipsizlik İçimizde” haline dönüştü.

Belki de biraz haksızlık ederek “Sahipsiz Elâzığ” söyleminin muhatabı olarak siyasilerimiz kastedilse de asıl sahipsizlik ve ilgisizlik şehrin bürokrat ve yöneticilerinin duyarsızlıklarında saklı.

Şehrin kaderini etkileyecek, sorunları ve çözüm yollarını en iyi bilen bürokratların kendi görev alanlarında ortaya koyacağı çalışma ve projeleri siyasilere ulaştırması gerekir. Ulaştırmakla kalmayarak gerekli yazışma ve ilgili bakanlıkların bürokratları ile konuyu tartışıp ve gerekli olduğuna inandırıp, siyasilerin desteğini talep ederek sonuca ulaşmayı sağlamalıdırlar.

Son dönemde böyle bir bürokrat örneği göremediğimiz için şehrin tüm sorunları da siyasilerimizin üzerinde bırakılıyor.

Geçtiğimiz gün Baskil kanyonlarına ulaşmak isteyen turist kafilesinin traktörle taşınması görüntüleri de gösterdi ki şehrin sahipsizliği siyasilerimizden çok yerel yöneticilerin ve bürokratların eseri.

İlin eski Valisi şehrin kalkınmasında turizmin büyük bir potansiyel olduğunu görmüş ve bu alanda önemli girişimleri olmuş. Şehrin dört bir yanındaki turizm değerlerini ayağa kaldırmak için çalışmalar başlatmış projeler hazırlatmış.

Bunları gerçekleştiren Vali, günü ve zamanı gelince başka bir ile atanmış. Ancak yerine gelen Vali, bu konuda ne bir çalışma yapmış ne de adım atmış. Kendisini geçtik geçmişte bu projeler ile ilgili ihale yapan, tesisler açan kamu kurumları da arkalarına bakmadan uzaklaşmışlar bu alanlardan.

Neden böyle yapılır, neden gelen Vali bu çalışmaları istemede ilgili kurumlar harcanan paraların ve yapılan tesislerin yaşatılması ve korunması için gayret sarf etmez çok anlaşılabilir değil.

Valilerin geçici, şehrin bürokratlarının çoğunun bu şehirden olduğu gerçeği gereğince bürokratların daha çok çalışması, daha çok üretmesi ve takipçi olması gerekir. Son yılların bürokrat tipi ve anlayışı; “Valla ben Valiye de söyledim Milletvekillerine de… Artık bundan sonrası onlara kalmış” havaleciliği ve tembelliği ile öne çıkıyor.

Hiçbir bürokrat, kendi alanıyla ilgili yeni proje üretemiyor. Ürettiği projenin mali kaynakları ile ilgili bakanlık nezdinde yazı yazmaktan öte bir gayreti olmuyor. Resmi toplantılar dışında bir proje takibi amacıyla kendi bakanlığına dahi uğramıyor.

Ve hiçbir bürokrat, halkın yaşadığı ve çözümü çok basit olan konularda bile kafa yormuyor, zihni çalışma yapmıyor, bunu da geçtik halkta gelen mantıklı çözüm önerilerine bile kulak kesilmiyor.

Kendisiyle kurumun ne kazandığı, kendisinden sonra hangi hizmet ve proje ile anılacağı diye bir derdi bulunmuyor tepe yönetici ve bürokratların.

 Hangi kriterle olduğu kamuoyu tarafından çok iyi bilinen ve asla liyakat ve ehliyet ilkesine uymayan bir şekilde atandığı makamdan alınma diye bir derdi de yok bu burnundan kıl aldırmaya koltuk efelerinin. Çünkü çok iyi biliyor ki kendisi görevden alındıktan sonra yerine atanacak isim konusunda dört milletvekili ve il başkanının uzlaşma imkân ve ihtimali yok.

Bu rahatlık ve konfor ile gününü gün eden bürokratlar olduğu sürece siyasiler değişse de şehrin sahipsizliği devam edecek ve makus talihi yenme imkanımız olmayacaktır.

Tabi bürokratların bu vurdumduymazlığının faturası da doğal siyasete çıkacaktır. Yaşanan tüm sorunlara rağmen her şeyi güllük gülistanlık gösteren bürokratlara inanan siyasetçilerimiz olduğu sürece kötü sonuç da kaçınılmaz ve bile isteye lades olacaktır.

Bürokratlar şehirde sorun olmadığını söylüyorsa ve siyasiler de buna saf saf inanıyorsa o zaman son sözü söylemek vatandaşa düşecektir ki bizler de işte o gece siyasilerin, bürokratlar için ağızlarından dökülen cümlelerin ne olacağını merak ediyor olacağız.

Yorumlar 1
Murat 02 Eylül 2021 19:45

Bahtsız deve misali deyisin. he :)

Yazarın Diğer Yazıları