'Bir kez daha anladım ki Elazığ Sahipsiz Bir Şehir'

Geçtiğimiz hafta Rize'nin Güneysu ilçesinde sel felaketinde hayatını kaybeden 6 yurttaşımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

'Bir kez daha anladım ki Elazığ Sahipsiz Bir Şehir'
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Geçtiğimiz hafta Rize'nin Güneysu ilçesinde sel felaketinde hayatını kaybeden 6 yurttaşımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Bugün burada 2020 yılının 24 Ocak gecesi Elazığ'da yaşanan deprem süreci ile ilgili sonrasında neler yaşandı ve Elazığdan sonra diğer illerde yaşanan sel ve depremler gibi süreçten sonra neler yapıldı, hükümet nasıl kararlar aldı ve Elazığ'ın bu konudaki mağduriyetlerinin ne olduğu konusunda, o gün biz toplumu nasıl bilgilendirmiştik, neler talep etmiştik, bu sorunların çözümü ile ilgili önerilerimiz neydi? Aslında bir hatırlatma yapmak istiyorum. 24 Ocak gecesi Elazığ'da yaşanan deprem sonrası ilin 5 milletvekili, sayın Cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilen İçişleri Bakanı, Sağlık Bakanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı, ilimizin belediye başkanı, çevre illerden gelen belediye başkanları, AFAD sorumluları, emniyet, jandarma mensupları, STK'lar, vatandaşlarımız Türkiye'nin 81 vilayetinden 82 milyon yurttaşımızın orada acısına dönüşen Elazığ deprem sürecini kriz yönetimi olarak hepimiz 1 aylık süreci bir başarı olarak görmüştük. O süreç ile ilgili mecliste yaptığımız konuşmalarda gerek hükümete gerek cumhurbaşkanına gerek bakana, siyasi partilerimizin genel başkanlarına, parti ayrımı yapmaksızın bütün belediye başkanlarına teşekkürler etmiştik. Ama esas sorunun 24 Ocak gecesi yaşanan deprem sonrasında 3 binanın yıkılması ve yıkılmasından sonra ağır hasarlı diye tanımlanan binaların yıkılmasından sonraki sürecin daha önemli olduğunu, aslında bundan sonraki sürecin planlanması, devletin vatandaşa sahiplenmesi, vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi, mülkiyet haklarının korunması, yurttaşlık haklarının korunması ile ilgili bir takım önerilerde bulunmuştuk. O gün bizi suçlayanlar, bunlar nereden çıktı diyenler, yasada böyle bir tanım yok diyenler bugün aslında ne diyecekler diye merak ederek bunları bir hatırlatma amacıyla gündeme getirmek istiyorum. 24 Ocak gecesi deprem yaşandı. Deprem sonrası herkes elinden geldiği kadar sürecin yönetimi ile ilgili katkı verdi. Ama biz ilk günden beri basın toplantılarımızda da, mecliste yaptığımız konuşmalarda da araştırma komisyonu kurulması ile ilgili verdiğimiz önergelerde de hep şunu söyledik. Dedik ki depremde can kayıplarımız, mal kayıplarımız oldu ama süreç doğru planlanmazsa, doğru yönetilmezse vatandaşlarımızın ve mağdur olan insanlarımızın haklarının korunmasına yönelik mevcut kanunda bir şeyler yapılmak istenirse bu kanun vatandaşlarımızın sorunlarının çözümü ileri yeterli bir kanun değildir. Yani bu tür afetler karşısında 7269 sayılı bir kanun var. Bu kanun 1959 yılında çıkmış. Bu kanun yeterli bir kanun değildi ve bununla ilgili örnekler verdik. Dedik ki 1992 yılında Erzincan'da bir deprem yaşandı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Başbakan Süleyman Demirel o bölgede yaşanan sorunun çözümü ile ilgili Bakanlar Kurulu kararıyla afete maruz bölge kararı aldılar. Tek başına afete maruz bölge ilan edilmesi de yeterli değil. Afete maruz bölge ilan edilmesinin şöyle bir avantajı var. Afetle ilgili sorunların çözümü ile ilgili, vatandaşların mağduriyetinin giderilmesi ile ilgili, sürecin planlaması ile ilgili, belediye gelirlerinin artmasından, çalışan ve çalışan memurların mesai saatlerinden, mesailerini verilmesinden yani aklınıza gelebilecek devletin, kamunun bütün yardımlarından, haklarından vatandaşın yararlanması ile ilgili süreci planlayan bir yetki veriyor ve Erzincan depreminde bu yaşanmıştı. Erzincan depreminde bölgede yaşanan depremden sonra Bakanlar Kurulu kararı ve Cumhurbaşkanı'nın onayı ile afete maruz bölge olarak ilan edilmişti. Sonra 3838 sayılı ek kanun ile sorunların çözümüyle ilgili geçici kanunlar düzenlenmişti. Biz bunların örneğini verdik. Dedik ki Elazığ da afete maruz bölge ilan edilmeli. O zaman ilimizin milletvekilleri, bakanlar dediler ki kanunda böyle bir şey yok, hatta ilimizin belediye başkanı afete maruz bölge ilan edilirse bir tek çivi çakılmaz diye söylemlerde bulundular. Ben Elazığ kamuoyunu bilgilendirmek için huzurunuzdayım. Sevgili hemşerilerim, ben bir haftadır Karadeniz'deyim. Önce Giresun'un Dereli ilçesine gittim. Biliyorsunuz Dereli'de bir sel felaketi olmuştu. Orada hükümetin neler yaptığını, TOKİ aracılığıyla vatandaşın mağduriyetinin nasıl giderildiğini, şehrin yeniden nasıl planlandığını izlemek için, bu konuda bir fikir sahibi olmak için Giresun'un Dereli ilçesinde gittim. Gerçekten devlet orada varlığını göstermiş, ilçenin yeniden planlanması ile ilgili, sorunların çözümü ile ilgili yeni bir sistem ve yeni bir düzenin kurulmasına yönelik orada devlet üzerine düşeni yapmış. Hatırlayın o süreçte Giresun'da esnafa 50 bin lira hibe verilmişti. Elazığ'da ise esnafa 50 bin lira kredi verilmişti. Biz kalktık dedik ki Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sıfatını kazanan insanlar arasında devlet ayrım yapamaz. Eğer Giresun'da veriyorsanız Elazığ'da da hibe vereceksiniz demiştik. O zaman yine AK Parti'nin milletvekilleri demişlerdi ki efendim Giresun'da mağduru sayısı az, Elazığ'da mağdur sayısı fazla olduğu için Elazığ'a kredi verildi, Giresun'a Dereli'ye hibe verildi. Aslında tam tersi olması lazım. Yani bir yerde ne kadar fazla mağduriyet varsa devletin imkânlarının ve olanaklarının o derecede daha yüksek olması lazım. Dereli'deki vatandaşlarımıza tabii ki her şeyin en güzelini yapsınlar, her şeyin en iyisini yapsınlar, vatandaşın ekonomik sorunlarının çözümü ile ilgili, kayıplarının giderilmesi ile ilgili tabii ki devletimiz yardım etsin, hibe versin. Hiç itirazım yok ama devlet yurttaşları arasında ikili karar veremez. Oradan Güneysu'ya geçtim. Sel felaketinde gittim. Hem orada ailelere baş sağlığı diledik, hem sel felaketinden etkilenen köyleri ve ilçeleri gezdik, yerinde incelemeler yaptık, tespitler yaptık. Buradan hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Ama inanın ben Dereli'yi ve Güneysu'yu gezince, görünce, yapılan TOKİ'nin evlerini, metrekarelerini, fiyatlarını, şehrin gelişimini görünce bir kez daha anladım ki Elazığ sahipsiz bir şehir. Bunu üzülerek söylüyorum. Niye sahipsiz şehir? Çünkü bugüne kadar yalan dolanla siyaset yapanlar, vatandaşın duygularını sömürenler, yalan söyleyenler, kanunları bile farklı yorumlayanlar Sayın Cumhurbaşkanının Güneysu'da yaşanan sel felaketinden sonra ilin milletvekillerinin ve şu anda Güneysu'da görevlendirilen bakanların bilgisi dahilinde, teklifi doğrultusunda burada afet bölgesi ilan ediyoruz dedikten sonra ben Elazığlı siyasetçilere soruyorum. İşte sizin Elazığ'da yarattığınız gücünde, desteğinde sonucu Elazığ'ın mağdur edilmesi. Demek ki afet bölgesi ilan edilebiliyor, demek ki Cumhurbaşkanı müjde olarak burası afet bölgesi ilan edildi diyebiliyor. Peki Güneysu'daki mağduriyetle Elazığ'daki mağduriyeti değerlendirin inanın Elazığ'da yaşanan mağduriyet, mal kaybı, mülk kaybı Güneysu'daki yaşanan mal ve mülk kaybının en az 10 katı. Yani burası daha sorunlu bir kent. Hala yıkımlar devam ediyor, hala orta hasarlı binalar zaman zaman ağır hasarlı binaya dönüştüğü için yıkımlar devam ediyor. Hala köylerde temeli atılmayan binalar var, hala yapılmayan binalar var, hala insanlar konteynırda yaşıyorlar, bir kışı geçirdiler ikinci kışa dönüyorlar, bu sıcakta o konteynırlarda yaşıyorlar, köylerde evleri yok çadırlarda yaşıyorlar, kurası çeken evlerin hala anahtarları verilmedi, anahtarı verilen evlere ne ödeneceği belli değil, kentsel dönüşüm adı altında projelendirilen alanlarda vatandaşların sağlam evleri başlarına yıkılıyor. Elazığ'da inanılmaz bir mağduriyet var. Elazığ sahipsiz bir şehir buradan Elazığ'a haykırıyorum. İlk günden beri bunları söyledik, Elazığ'ı bilgilendirdik, anlattık. Mağduriyetlerin nasıl olduğunu, nasıl çözülmesi gerektiğini, hepsini söyledik. Ama bu kentin, halkın değerleri üzerinden, fakir fukaranın rızkı üzerinden siyaset yapan, siyaset yaptığını sananlar şimdi cesaretleri varsa Gazi Caddesi'nde gezsinler, Sayın Cumhurbaşkanının Rize için teklif ettiği afet bölgesinin Elazığ'da niye uygulanmadığı konusunda vatandaşlara hesap versinler. Buradan Sayın Cumhurbaşkanına da seslenmek istiyorum. Bu ülkenin ve Elazığ milletvekili olarak sesleniyorum. Sayın Cumhurbaşkanım, bir Cumhurbaşkanı devletin başkanıdır, bir Cumhurbaşkanı yalnızca bir bölgeye karşı kendini farklı sorumlu hissedemez. Bir Cumhurbaşkanı Türkiye'de yaşayan 84 milyon yurttaşımızın hakkını, adaletini ve anayasal yurttaşlık hakkını korumakla sorumludur. Bugün nasıl Rize'deki, Güneysu'daki sorunların çözümü ile ilgili afet bölgesi ilan edilmesine yönelik bir irade koyduysanız o iradeyi Elazığ için de koymanızı biz sizden beklerdik ve bugünden sonra dönün Elazığ'a bakın, Elazığ'a müfettişlerinizi gönderin, heyetler gönderin, bakanlarınızı, milletvekillerini gönderin Elazığ'ın sorunların tespit etsinler, en azından bundan sonra Elazığ'da yaşanan sorunların çözümüyle ilgili Elazığ'a da Karadeniz'deki, Güneysu'daki iradenizi Elazığ'da da istiyoruz. Güneysu'daki yardımları, katkıları, devletin varlığını Elazığ'da da istiyoruz. Çünkü siz hem Elazığ'ın, hem Güneysu'yun hem de Türkiye'nin Cumhurbaşkanısınız. Ben de bu ilin milletvekili olarak sayın Cumhurbaşkanından Türkiye'de yaşayan 84 milyon yurttaşımızın anayasal eşitlik hakkına dayanarak Elazığ'daki hemşerilerimin hakkını aramak için buradan haykırıyorum. Dönün yüzünüzü Elazığ'a bakın, Elazığ'daki insanların, fakir fukaranın, çaresiz insanların mağduriyetinin giderilmesine yönelik yurttaşlık haklarının korunması ile ilgili sayın Cumhurbaşkanıma bu talebi iletiyorum"