Ayşe GÜNEŞ

YARIM KALANLARDAN…

Ayşe GÜNEŞ

İlginç bir çağda yaşıyoruz. Şaşkınlıklarla dolu bir çağ.  Belirsizliklerin, netsizliklerin, şüphelerin bol bol olduğu bir çağ. Üç noktanın hayatımızın çoğunda yerini aldığı bir çağ…

Bu çağda kavgalı olduğumuz, ne bizim onun mahiyeti hakkında bir şey bildiğimiz, ne de onun bizi anlayışla karşıladığı bir durum bulunmakta. Durdurmak istediğimizde durduramadığımız, önünü alamadığımız bir durum. Nedir mi o? Zaman olabilir mi?

Bazen çabuk geçmesi için elleri havaya kaldırıp Yaradan’a dua ettiğimiz, bazen de göz açıp kapatıncaya kadar nasıl geçtiğini anlayamadığımız bir durum.

Bizleri değişik hallerde yakalayan zaman,  hızlı geçtiğinden hayıflandığımız bir mesele oluverir. Ancak bir annenin çocuğunun ilk ağlayış sesini duyup onu ilk kucağına aldığında aynı zaman, o an, o dakika, o saniye duruverir. Bununla beraber dünya durur ve bu olaya tanıklık eder. Evet evet, bütün bu değişik halleri bize yaşatan aynı zaman.

Bu ‘‘zaman’’ kavramıyla bir türlü aramız iyi olmadı. Yaşamın rüzgârında bir yaprak misali savrulurken bocalıyoruz onun yüzünden. Geçmiş zaman, gelecek zaman, içinde bulunduğumuz zaman derken bu sefer, peki biz hangi zamanı kendimize göre baz alacağız? Hangi zamanı yaşayacağız? Hangi zamanı yaşıyoruz? Mesela bugün hiç bugünlüğünü yaşayabildi mi?  Gibi soruları kendimize sormaya başlıyoruz. Bugün, ya dün oldu ya da yarın oldu. Bugün hep yarına ertelendi. Bugünün işleri hep yarına bırakıldı mesela. Hep yarın daha iyi bir insan olurum denildi. Yarın yola çıkarım, yarın bu işe başlarım, yarın… yarın… yarın… Velhasıl bugünü düşünen olmadı. Bugün, hiç bugün olmadı.

Yaşamımızın çoğunu beklemekle geçiririz. Bir insanı, bir otobüsü veyahut saf ümitlerle dolu güzel hayallerimizin gerçekleşmesini beklemekle.,, Oysaki bizleri aldatan zaman, yine bizi yarı yolda bırakmayı becerir. Ve yine kurulan hayaller, gerçekleşeceğine dair umutlarını yitirip kaybolup gider.

Laflamak için mahallede bir araya gelen kadınların lafları hep yarım kaldı. Bu duruma tanıklık eden kaldırımlar şaşkın.

İbadetlerimiz de yarım kalanlardan. Kulluk görevimiz olan ibadetlerimiz, yerinde ve zamanında eda etmemiz gereken ibadetlerimiz…

Zihinlerimizdeki düşünceler bile yarım. Aklımızda beliriveriyor düşüncenin biri. Onun anlam ve mahiyetini kesinleştiremeden diğer düşünce beliriveriyor. Onun ardından da diğer başka düşünceler, başka düşünceler…

Oysaki kafamızı kurcalayan bir konuyu yine kafamızda netleştirince, veyahut bir işi tamamıyla bitirince hayattan aldığımız haz nasıl da artıyor öyle değil mi? Kafamızdaki düşünceler sınıflandırılıyor, anlam kazanıyor. Aldığımız nefesin bir anlamı olmaya başlıyor, etrafımızdaki ağaçlar gülümsüyor bizlere, içimiz çiçekleniyor, uyuduğumuz uyku, içtiğimiz su bile daha kaliteli gelmeye başlıyor. Şu kısa yaşamda, durmadan ilerleyen akrep ve yelkovanın hızına yetişmekte zorlandığımız, yaşadığımız zannına kapıldığımız hayatın ortasında yarım kalanlar arasında hikâyelerin de olmaması dileklerimle.

Kendinize iyi bakın.

Aman! Sevgili okurlar, bence sizler de ‘‘zaman’’ kavramını irdeleyenlerden olmalısınız… Mahiyetini pek de kavrayamadığımız ‘‘zaman’’ kavramını, bitiş çizgisini bize göstermek istemeyen, ‘yarım’larla dolu bir yaşamı bizlere sunan ‘‘zaman’’ kavramını…

İrdeleyelim. İrdeleyelim ki belki onunla ahbaplık ilişkileri kurabiliriz. Belki şansımız yaver gider de kendisi hakkında az da olsa bilgi sahibi olabiliriz.

Yazarın Diğer Yazıları