Ayşe GÜNEŞ

YERSİZ YURTSUZLUK: ÖTEKİLEŞTİRİLME

Ayşe GÜNEŞ

 

Yüzüne sert bir şekilde çarpan acımasız, soğuk bir rüzgarın etkisiyle önce bir afalladıktan sonra ne olduğunu anlayamadan bir sarsıntı yaşarsın ya.. İşte bir yerden soyutlanmak, ötekileştirilmek de buna benzer. Düşüncelerine, hayallerine, bedenine, ruhuna zifiri bir karanlık çöker ve dibe doğru başlayan bir yolculukla iliklerine kadar bir boşluk hissedersin.

Burada hayatı beni derinden etkileyen özgürlük savaşçısı Malcolm X’in hayatından biraz bahsetmek istiyorum. Malcolm, 19 Mayıs 1925’te ABD’nin Nebraska eyaletinde doğdu. Babası, siyahilerin Amerika’da hiçbir zaman hak ettikleri özgürlüğe kavuşamayacağını düşünen birisiydi. Babası 4 kardeşini beyazlar tarafından işlenen cinayetlere kurban vermiş ve kendisi de faili meçhul bir cinayete kurban gitmiştir. Babasının ölümü üzerine Malcolm ve kardeşleri çeşitli ailelerin yanına, annesi ise akıl hastanesine yerleştirilmiştir. Bütün bunlar ister istemez Malcolm’un düşünce yapısında kötü bir etki bırakır.

Malcolm, lise yıllarında avukat olma hayalleri kurar. Bu hayalini duyan öğretmeni, avukatlığın siyahiler için gerçekçi bir hayal olmadığını söyler ve bu söz üzerine Malcolm okulu bırakır. Hayatı boyunca beyaz adamdan sadece şiddet ve adaletsizlik gören Malcolm, beyaz  adamı ‘‘Şeytan’’ olarak tanımlar. Ancak 1964 yılında ilk kez Hacc’a giden Malcolm, Hacc dönüşünde Sünni-İslam’ı benimsediğini ve beyaz adamı artık ‘‘Şeytan’’ olarak görmediğini söyler. Siyahilerin özgürlüğü konusunda eski görüşü nispeten devam etse de, ırkçı görüşünden vazgeçer ve Hacc ibadeti sırasında gerçek kardeşliği bulduğunu söyler.

Peki biz Malcolm’un  hayatında ne görüyoruz? Ya da onun hayatından çıkarmamız gereken ders nedir?

Malcolm’un hayatında elinde olmayan nedenlerden dolayı toplum tarafından dışlandığını, hayallerinin yıkıldığını görüyoruz. Bu aslında; sen, evet dünyada yaşıyorsun ama bu dünyaya ait değilsin demek gibi bir şeye denk geliyor ve bu da kişinin kendisini soyutlamasına, bir anlamda yersiz yurtsuz hmesine neden oluyor.

 Malcolm, kendisini dışlayan beyaz adama karşı bir kin tutmuş, ancak Hacc ibadeti sırasında gördüğü kardeşlik ve eşitliğin verdiği samimi ortam karşısında beyaz insana olan kini azalmıştır. Bu da bize gösteriyor ki ötekileştirilme durumu toplumda nefret uyandıracak huzursuz bir ortama neden oluyor. Bunun önlenebilmesi için ötekileştirilme eyleminin baştan hiç olmaması gerekiyor çünkü ancak bu şekilde farklılıklarla huzurlu bir ortam oluşturulabilir.

Ötekileştirme durumu sadece ırkta değil onun dışında dil, kültür, düşünce alanlarında da kendini göstermektedir. Hepimiz çevremizden görüyoruzdur; sürekli farklı olanları ötekileştirme, aşağı görme hatta onları hiç dinlemek istememe gibi eğilimler çoğunluktadır. Bu en büyük toplumsal sorunumuz olarak karşımıza çıkmakta.   

Bu konuda dinimiz İslam, farklılıkların bir arada barış ve huzur içinde yaşamalarına dair ahlak ve hukuk ilkelerini belirlemiş bir dindir. İslam’ın ‘‘öteki’’ anlayışı, farklılıkların bir kimlik olarak muhafaza edilip yaşatılmasını öngörür. Kur’an-ı Kerim, farklılıkları Allah’ın ayetleri olarak değerlendirir ve insanların kavimlere, kabilelere, ırklara ayrılmasının hikmetini ‘‘tearuf’’ kavramıyla izah eder. Buna göre yeryüzünde dillerin, renklerin, etnik yapıların farklı farklı oluşu, ötekini tanıma, bilme ve kabullenme anlamına gelen tearufu gerektirir.

İnsan, farklılıkları bir zenginlik olarak görmeli çünkü bu insan olmanın temel sorumluluklarından birisidir. Aslında bizler farklılıklarımızla varız farklılıklarımızla özgünüz farklılıklarımızla bu dünyaya aidiz ve aslında farklılıklarımızla güzeliz..

Yazarın Diğer Yazıları