Günümüze baktığımızda yoğun bir mutsuzluk, artan ruh hali bozuklukları görülmektedir. Geçmişte de zaten var olan ancak belki kaynak eksikliğinden adı konamamış birçok olumsuz durumun bugün bir adı var, artık biliyoruz. Peki insanoğlu neden günümüzde hayatı kolaylaştıran teknoloji ve daha konforlu yaşama rağmen daha mutsuz? Bu süreç günümüzde nereden başlıyor?
Özellikle bir öğretmen ve anne olarak bu konuda, hazinemiz olan, çocuk ve genç yaş gruplarını temel birkaç farklı konu halinde ele almak istiyorum.
Henüz çocukluğunu yaşaması beklenen 2.sınıfta bile test çözen ve deneme sınavına giren minikler görüyoruz. Oysa birçoğu bir yıl öncesine kadar adını bile yazıp okuyamıyordu. Şimdi öğrenmesi gereken kocaman bir hayat varken o şıkların ağırlığında ezilip bir de üstüne büyükleri tarafından bir başkası ile kıyaslanmayı duyup öğreniyorlar. Ve işte yetersizlik hissi o melek kalplere daha o yıllardan gölge oluyor. Ve yarış atı misali ve bitmek bilmeyen bu rekabet, üniversite kazanana kadar artarak sürüyor. Oysa tüm bireylerin daha o yaşlarda bile bambaşka bir dünyası olduğunu farklı renkleri temsil ettiğini unutuyoruz. Keşfedilmeyi bekleyen yetenekler ve saklı kalan hayalleri de bu curcunada var olamadan yitip gidiyor.
Etkisi düşünülmeden gözler önüne serilen her dizi, film, haber, reklam, sosyal mecralar, videolar…vs. ekran başındaki insanları ve dolasıyla da toplumu son derece etkisi altında bırakmaktadır. Yaşamasının yegâne amacı para hırsı olan bu suçlular; toplum değerini, çocuğunu, gencini, kadınını …zerre umursamaksızın çarkı çevirenler ya da çıkar uğruna yüzünü kuma gömenlerdir. Ve bu kişiler bu hazin sorunun sorumluluğu altındadır. Çünkü bu siber silahla anormal olan her davranışı ve yaşamı, normal gibi lanse edebiliyor ve toplumu da zamanla bilinçaltı etkisinden başlayarak buna razı edebiliyorlar. Bu sebeple lütfen bu gerçeği kabullenip evimize giren bu sinsi düşmanlara karşı çok dikkatli olalım. Ve asla o yanılsamalı hayatlara bakarak kendimizi yetersiz ve değersiz hissetmeyelim. Hele ki hayatlarımızı, kamera arkasını ve duvar ardını bilmediğimiz hiçbir hayatla da kıyaslamayalım.
Giderek kötüleşen ekonomik durumun sonucunda Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre ilk basamak olan fizyolojik durumların (yeme, içme, barınma gibi)karşılanmasının güçleşmesi; aile içi huzursuzluklara neden olmaktadır. Durum böyle olunca bu çaresizliği ailede gören çocuğa ya da gence de yansımaktadır. Bunun temel çözümü ise; ülkemizdeki mevcut potansiyellerimizi ve kaynaklarımızı yeniden kullanıp üretmeyi unuttuğumuz gibi ve yeniden BİZ olamadan BEN olabilme gibi bir lüksümüzün kalmadığını hatırlamak olmalıdır!
Neticede o var olmasını istediğimiz paranın da yaşamanın amacı değil, sevdiklerimizle mutlu anılar biriktirmek adına sadece kullandığımız bir araç olduğunu unutmayalım ki; bizlere bir kâğıdın bir insandan daha değerli olduğunu söylemeye utansınlar. İnsan olmanın değerini ve onurunu bilerek yaşamayı ve ölmeyi kendimize dert edinelim.
Aslında konuları evirip çevirsek de gelinen hep aynı bir nokta var. Uzaklaşsak da sonunda yine doğruyu, huzuru onda bulup arındığımız ve yaralarımızı sarıp sarmalayan doğa ana misali olan bu gerçeğimiz; EĞİTİMDİR. İşte bu kulvar ne kadar kaliteli olursa her alanda o kadar bilinçli olup sorunun kaynağına odaklanıyoruz. Böylece bir yaprak misali PUSULAMIZ, bize dışarıdan yön veren rüzgarlar değil, çözüm odaklı düşünen mekanizmamız; BEYİNLERİMİZ olur.