Cumhuriyetin 101. Yılı
Galip Önlü
Cumhuriyet, baştan sona titizlikle planmış ve Atatürk’ün sağlığında adım adım uygulanmış bir uygarlık projesidir.
Değerli arkadaşlar Nutuk’ta “Türk” kelimesi 16 kez geçiyor.
Sonuncusu ise metnin bitimindedir.
“Ne mutlu Türküm Diyene”
Buradaki Türk tarifi esasında bir ırkın tarifi değildir. Bu tarif “yurttaşlık” tarifidir.
Bir yurt düşünelim.
1912 yılında nüfusu 17 milyon iken, 1922 yılında nüfusu 13 milyona düşüyor.
10 yılda Balkan Harbinden Çanakkale’ye, Birinci Dünya Savaşından, Kurtuluş Savaşına kadar herkesle çarpışıyor.
Bu yurt, Dünya Savaşında en çok sivil kaybı yaşanılan toprakları oluyor.
Okuma yazma bilen erkeklerin oranı yüzde 7.
Okuma yazma bilen kadınların oranı binde 2.
Kişi başına düşen gelir, altı üstü 70 dolar…
Cephede şehit olmayanların çoğu ya kör, ya topal, ya da çolak bir şekilde zorlu yaşamlarla boğuşuyor.
Ve 29 Ekim 1923…
Neden 29 Ekim?
Yani neden üç gün önce veya üç gün sonra değil de illa 29 Ekim?
Mondros Ateşkes Antlaşması, 30 Ekimde imzalanmıştı. Ve bu antlaşma milletin teslimiyet belgesiydi. Atatürk ise Cumhuriyet İlanını 29 Ekim’de ilan ederek 30 Ekim’e karşı bir öç almıştır.
Tıpkı Fahrettin Paşanın dediği gibi:
“Cumhuriyetin İlanı, tarihten silinmek istenilen bir milletin intikamıdır.”
Cumhuriyet ilan edilmeseydi ne olurdu sorusu oldukça sorulan bir sorudur.
Cumhuriyet eğer ilan edilemeseydi 30 E kim 1918 Mondros Mütarekesi devam eder, akabinde Sevr Antlaşması kalıcı bir antlaşma olarak kalırdı.
Dolayısıyla Cumhuriyet, bu millet için çok büyük bir devrimdir.
Bizde ona sahip çıkmalıyız.
Dikkatli olunması hususunda bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhuriyet İlanı sonrası Bakanlar Kurulu Toplantısında yaptığı konuşmayı buraya bırakmak istiyorum.
“Cumhuriyetimiz henüz yeni doğmuş bir çocuk. Onu kolayca boğuverirler. Bu nedenle çok dikkatli ve uyanık olun. İş arkadaşlarınızı özenle seçin. Anadolu’da kim varsa hepimiz bir milletiz. Yurt ve kader kardeşiyiz. Milli mücadeleyi böyle yürüttük. Cumhuriyeti de bu anlayışla yöneteceğiz.”