Galip Önlü

İsrail Zulmü, Filistin Direnişi

Galip Önlü

Değerli arkadaşlar öncelikle herkese selamlar… Yaklaşık 6 aydır askerlik görevini ifa etmem sebebiyle ayrıydık. Umarım artık bir arada olacağız. Çeşitli gündem içeren konuları anlatacağız, tartışacağız, analiz edeceğiz ve olabildiğince sunmaya çalışacağız.

Tabi altı ay boyunca takdir buyurursanız seçimler başta olmak üzere birçok şey değişti. Fakat bu konulara şu anlık değinmek istemiyorum.  

Benim yüreğimde kanayan iki yara vardır.  Birincisi Filistin davasıdır. İsrail zulmü altındadır. İkincisi Doğu Türkistan davasıdır. Çin zulmü altındadır. Bugün değineceğim konu şuanda gündemde de sıkı bir şekilde yerini koruyan İsrail- Filistin çatışmalarıdır.  Bu durum adeta bir kutuplaşma yaratmıştır. Biraz geriden gelmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 6 Ekim 1973’de Mısır ve Suriye İsrail ile Yom Kippur Savaşı ile karşı karşıya geldi. Bu savaş şuana kadar Arap ülkelerinin İsrail ile son savaşı denilebilir. Bu savaşı İsrail kazanmış ve topraklarını genişletmiştir. Kefaret günü olarak da adlandırılan bu gün, Yahudiler için kutsal bir güne dönüşmüştür. 

Yine 6 Ekim 2023 yılında İsrail kutsal saydığı bu günü kutlarken, bu günün gerek mayışıldığı gerek rahatlığı gerekse de mutluluğunu eda ederken Hamas Direniş Örgütü sadece bir gün sonrasında “Aksa Tufanı” operasyonunu gerçekleştiriyor.

Yani Hamas, 1970 yılında Mısır ve Suriye liderliğindeki Arap devletlerinin İsrail’e karşı başlattığı Yom Kippur Savaşının 50. yıldönümünden bir gün sonra Gazze Şeridini geçerek bu operasyonu başlatıyor. 7 Ekim sabahı saat 06.30 itibariyle İsrail’in güney kısmındaki yerleşim yerlerine geniş çaplı saldırı başlatan Hamasın bu günü seçmesinin altında elbette ki sembolik unsurların yer aldığını da anlıyoruz.Saldırı 20 dakika içinde 5 bin civarında roketle atış yapılarak başladı.

Değerli arkadaşlar birinci olarak Hamas neden birden saldırdı diye soruluyor. 
Esasında Hamas güçleri 2 yıla yakın bir süredir geniş çaplı bir saldırı için hazırlık yapıyordu. Keza İsrail böyle bir durumun gerçekleşebileceğini öngörmüş lakin bu denli geniş çaplı ve güçlü bir saldırıyı tahmin edememiş ayrıca Mossad’ın bu başarısızlığının altında başka şeyler aramaya başlamışlardı. 

Özel eğitimden geçmiş ve uzun süre öncesinde şehitlik yemini etmiş 150 Hamas üyesinin 10 gruba ayrılarak İsrail’in güney kesimlerine sızması, İsrail güvenlik güçlerinden esirlerin alınıp Gazzeye götürülmesi planlar arasındaydı.
Aynı zamanda İsrail halkında “içimize kadar girip bizi öldürebilecek güçteler” edasıyla bir travma yaratma hedefi de söz konusuydu. 
Yazının başında da söyledim. Hamas güçlerinin saldırıyı başlatmış olması bizim ülkemiz dâhil olmak üzere dünyanın birçok yerinde kutuplaşmaya sebebiyet verdi. Kutuplaşmanın sebebi şudur:  Hamas saldırı başlatmıştır. İsrail’e zarar vermiştir. İsrail bu duruma çok kızmış ve inanılmaz bir misilleme ile karşılık vermiştir. Hastaneleri bombalamış, bebekleri, çocukları, yaşlıları öldürmüş ve bunun sebebi Hamas güçlerinin düzenlemiş olduğu operasyon yüzündenmiş.
İsrail yıllardır Filistin’i abluka altına alıyor, keyfi zulüm yapıyor, keyfi operasyonlar gerçekleştiriyor, toprakları işgal ediyorken bir sorun yok lakin Hamas güçleri bu zulme dur demek adına savunma mekanizmasıyla biz Filistin’in savunucusuyuz mesajını verirken suç oluyor. 
Değerli arkadaşlar ne yazık ki İsrail’in orantısız cevap verişleri can yakmaktadır. Lakin her şeye rağmen Hamas’ın bu kutsal operasyonunu ayakta alkışlıyorum. 

Bu operasyon Ortadoğu dinamiklerini değiştirecek, yüzyıllardır suskunluğa maruz kalan Filistin Davasını tekrardan ayağa kaldıracaktır. 
Evet, Gazze’de büyük bir dram var. Zira İsrail iğrenç bir ülke olmasının yanı sıra inanınız ki korkak bir ülkedir. Kazanmak için iğrençliğinin sınırı yoktur. Önce sivillere zarar gelmemesi adına koridor açılsın diyor sonra bu koridordan sığınağa geçmeye çalışan sivillerin üstüne kurşun yağdırıyor. Biz sivillere dokunmuyoruz diye açıklama yapıyorlar, 2 saat sonra hastaneyi bombalıyorlar. Bunlar sadece ve sadece şeytani bir yapıdır. 
Bu İslam âleminin savaşıdır. Ben şunu söylemek zorundayım artık. Filistin için ya zafer var olacaktır ya da yok oluş…

Orada Hamas güçlerinin yalnız başına olduklarını da sanmıyorum. İran oradadır, Rusya oradadır, biz Türkiye olarak oradayız. Tabiiki görünür bir vaziyette değil. 
Zira cephelerin varoluşu veya çoğalması Üçüncü Dünya Savaşını çok rahat bir şekilde körükleyecektir. İsrail bu kara harekâtında her türlü bozguna uğramalı veya uğratılmalıdır. 
Bu hususta özellikle Hizbullah’ın savaşa dâhil olması bambaşka neticelere yelken açar.
Çünkü Hizbullah, bugüne kadar İsrail’in sahada yenemediği bir örgüt…
Hizbullah; ne bir gerilla örgütüdür ne de bir düzenli ordudur. Bu ikisinin karışımı bir örgüttür. 
Çok açık bir şekilde söyleyebilirim ki İsrail’in en çok korktuğu şey Hizbullah’ın, Hamas güçlerinin yanında görünür ve bilinir bir şekilde savaşa girmesidir. 

Tabi bu durum şuana kadar beni şaşırtan sözde güçlü İran’ın tutumuyla da alakalıdır. Neden şaşırtan diyorum çünkü ben, özellikle İran’dan net ve sert bir tepki bekliyordum da ondan…
Biraz da Filistin’deki rakamsal değerlere de değinmek istiyorum. 
Filistin’de şuan için resmi ölü sayısı 11 bini geçmiş vaziyette. Bunların yaklaşık 4 bini çocuk.  Bir nevi öldürülen her on kişiden dördü çocuk da diyebiliriz. Sağlık sistemine bakacak olursak 50 ambulans, 51 sağlık merkezi ve 22 hastane ağır hasar aldığı için hizmet dışı kaldı.
Öldürülen hizmet çalışanlarına bakacak olursak 46 gazeteci, 18 sivil savunma çalışanı ve 175’den fazla sağlık çalışanı İsrail işgalci devleti tarafından öldürülmüş bulunmaktadır. 
İsrail zulmü her an daha da artıyor. İsrail bebek katili bir ülkedir. Bakınız daha bugün Şifa Hastanesinde oksijen yetersizliğinden ötürü 39 bebeğin hayatı tehlikededir. 
Açlık, susuzluk, yaşam standartlarının yok olması muazzam ötesi bir dramın yaşandığını bize çok net bir şekilde gösteriyor.Fakat dediğim gibi gerek Filistin Direniş Örgütü gerek İzzeddin el Kassam Tugayları gerekse diğer direniş örgütleri kendi topraklarını koruma ve tüm dünya tarafından kabul görme içgüdüsüyle hayatlarını hiçe sayma onurunu ve şerefini göstermiş, göstermeye de devam etmektedirler. Yani görüyor veya duyuyorsunuz ki ülkemizde bile Hamas’a terörist diyenler var. İsim vermeyeceğim ama bir TV kanalının bayan muhabiri canlı yayında kalkıp Hamas’ı terörist olarak adlandırıyor, İsrail’in ise savunma yaptığını söylüyor, söyleyebiliyor. 

Açıkça söylüyorum ki Hamas terör örgütüdür diyenler ya beyinsel açıdan geridir yada bir menfaat yelpazesinin bir kanadındadır.

Bu adamlar topraklarını savunuyorlar. İsrail’in meşru müdafaa hakkı bile yoktur çünkü orası zaten Filistin toprağıdır.  Kendi ülkelerini savunanlar ne zamandan beri terör örgütü oluyor? Bunlar dünyanın herhangi bir yerine terör eylemi yapmıyorlar. İşgale uğramış olan topraklarını savunuyorlar ve artık barış da istemiyorlar. “Filistin Devleti tam bağımsız bir şekilde kurulduktan sonra barış olur” diyorlar. 
Bu orantısız güç ile adeta soykırım yapmaya çalışan bebek katili korkak İsrail’in de büyük güç kaybı yaşadığını unutmamak gerekiyor. Tel Aviv tarafında da ölü sayısı fazladır ve İsrail de belki böyle bir darbeyi kuruluşundan bu yana ilk defa görüyor. Gazze’yi ikiye böldük diyorlar. İsterlerse yüze bölsünler. Direniş güçleri yeryüzünde değil, yer altında…

Arkadaşlar bir diğer önemli hususa değinmek istiyorum. ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in Türkiye seyahati de bir nevi biraz sonra söyleyeceklerim sebebiyle idi.Bana göre hiçbir ülke Filistinli göçmenlere kapı açmamalıdır. Bakınız bu çok tehlikeli bir durumdur. İsrail’in şuan yapmak istediği asıl şey Filistinlileri zorunlu göçe yani tehcire zorlamaktır.  Bu teklif önce Mısır’a yapıldı. “Kapılarınızı onlara açın” denildi. Mısır kabul etmedi. Ürdün’e aynı teklif yapıldı. Ürdün de kabul etmedi. Sonra Blinken Türkiye’ye geldi ve bize aynı teklif sunuldu.  Gerek karşılanmasından gerekse uğurlanmasından da bellidir ki eli boş bir şekilde çekip gitti.

Bu bilinmelidir ki her kim Filistinlilere kapı açarsa bilinsin ki o ülke Filistin’e düşmandır. O ülke İslam âlemine düşmandır. Zira göç edenler geri dönüş yapamayacaklardır. Hatta bu konuyla alakalı girişimler sonuçsuz kalınca İsrail’in Filistinlileri geçici süreliğine Sina Çölü’ne nakletme gibi acımasız planları dahi masaya yatırmaktan geri kalmıyor ki Ürdün, böyle bir planın gerçekleşmesini savaş sebebi saydı. 

Değerli arkadaşlar günün sonunda herkes görecektir ki İsrail, bu işin içinden geçmişteki gibi kolay şekilde sıyrılamayacaktır. Her türlü zulmü yapmaları, hastaneleri, okulları, dini mabetleri bombalamaları, sivilleri çoluk çocuk ayırmadan öldürmeleri, yasaklı fosfor bombalarını kullanmaları, nükleer tehditlerde bulunmaları gibi olaylar yanlarına kar kalmayacaktır. 
Bu bir bağımsızlık mücadelesidir. Tarihe dönüp bakıldığında bağımsızlık mücadeleleri hep daha kanlı olaylara sahne olunmuştur. Filistin Direniş Örgütünün karşısında orantısız güç kullanmaya çalışan bebek katili bir işgal devleti vardır. 
İslam Devletleri bir araya gelip en azından Netenyahu’nun yargılanmasını sağlayacak delilleri sunmasını veya terörist ilan etmesini beklerdik. Daha doğrusu İslam Devletlerinin somut adımlar atmasını beklerdik desem daha doğru olur. 

Bu işin sonunda Filistin Devleti’nin kuruluşu adına tüm altyapı çalışmaları şimdiden yapılmalıdır. Özellikle Batı Şeria ayaklanmalıdır.  Batı Şeria’nın ayaklanması önemli bir husustur.  Aynı zamanda protesto eylemleri kitlesel olarak fazlalaşırsa en azından savaşın o orantısız ve acımasız seyri azalmış olur. Zira İsrail değiştirilmiş Tevrat’a bakarak olayı teolojik bir boyuta çevirmek istiyor. 
Ümit ediyoruz ki öyle beş on saatlik değil kalıcı bir ateşkes sağlanır. Bu durum gerçekleşene kadar acilen tıbbi malzeme ve akaryakıt temini yapılmalıdır. Genel bir seferberlik ilan edilmeli ve başta Batı Şeria bu seferberliğedâhil olmalıdır. Tüm Filistinli savaşçılar, direniş örgütlerine güçlü destekler sağlamalıdır.

Yüce Allah Hamas’a,  El Kassam Tugaylarına,  Kudüs Tugaylarına ve diğer bütün direniş örgütlerine güç versin. 
Onlara büyük zafer nasip eylesin…


 

Yazarın Diğer Yazıları