Galip Önlü

Suriye'nin Anahtarı Kimde?

Galip Önlü

Değerli arkadaşlar, bugün tekrardan Suriye’de olanlara değineceğim. Çünkü Suriye’de olan bu hızlı değişim birçok gelişmeye gebedir.

HTŞ’nin(Şam Kurtuluş Örgütü) başarısının ardında Türkiye’nin rolü bilindik bir gerçektir. Bu konu da Türkiye’nin verdiği emek göz ardı edilmemelidir.

Bir diğer gerçek de şudur ki Beşer Esad denilen zalimin bu denli kolay bir şekilde devrileceğini hiç kimse düşünmüyordu.

Bakıldığında HTŞ Muhalif Örgütünün bu başarıyı sağladığı söyleniyor.

Bu bana komik geliyor.

HTŞ ve hatta SMO’nun tek başına bu başarıyı göstermesi imkânsızdır.  

Halep’i 350 muhalif ele geçiriyor.

Esad’ın 100 binin üzerinde askeri vardı. Uçaklar, tanklar, füzeler, silahlar, bombalar…

Buna rağmen ansızın kaçıp gitti.

Eğer muhaliflerin direnişi konuşulacaksa, muhalifler en büyük direnişi 2011-2012-2013 yıllarında gösterdiler ve başarılı olamadılar.

Zaten ülkemizi saran yoğun göç dalgası bu yıllarda bu yoğun çatışmalar neticesinde gerçekleşti.

Rusya Baas Rejimini desteklemekten vazgeçti.

İran zaten darbe almıştı.

Hizbullah, Lübnan’da özellikle üst yönetim kadrosunun çoğunu yitirdi.

Dolayısıyla gelmeyen destek sonrası Esad Rejimi devrildi.

HTŞ’nin burada yaptığı bir tek iş oldukça akıllıcaydı.

Ülke yönetimine geçtiklerinde ülkede kamu otoritesini sağlayabilecek kolluk güçleri yoktu. Bu yüzden Esad Rejimine bağlı eski devlet görevlilerinin içinden ağır suça bulaşmamış olanları yerlerinde tuttular.

Eğer bunu yapmasalardı, bunları alıp hapse atsalar veya öldürselerdi, Suriye’nin bir Irak olma yoluna girebileceği ihtimal dahilinde olurdu.

Bu aklı da kim verdiyse teşekkürü hak ediyor.

Sivil kıyafetler içerisinde basın karşısına çıkan Colani…

Artık resmi ve gerçek adı Ahmet el-Şara…

Yumuşak mesajlar veriyor.

Ve kendisine göre ülkedeki tüm silahlı gruplar lağvedilecek, yerine merkezi bir ordu kurulacak. Bu ordu, Esad’ın yaptığı gibi vatandaşların zorunlu silah altına alındığı bir ordu değil, profesyonel bir ordu olacak.

Ve lakin Ahmet el-Şara bazı konuşmalarında “ideoloji”  den bahsediyor.

Bu ideoloji söylemi “Şeriat düzeni” midir?

Nitekim daha şimdiden HTŞ’den rahatsız olan Dürziler, kendilerini güvence altına almak için federasyon talebinde bulundular.

Dürzilerin Şeriat altında yaşamaktansa, İsrail egemenliğini tercih edecek bir ruha sahip oldukları ortadadır.

Ayrıca ülkenin Alevi ve Hristiyan kesimi de endişeli…

Zaten birkaç gün önce Şeriat tehlikesine karşı protesto düzenlediler.

Ülkenin başındaki en büyük sorun ise bilindiği üzere PYD/YPG sorunudur.

SMO, YPG’nin elinden Tel Rıfat ve Münbiç’i aldı ama aynı başarıyı Fırat’ın doğusunda gösteremedi.

Kobani önlerinde ve Tişrin barajında sert bir direniş ile karşılaştılar fakat çatışmalar hala devam ediyor.

Sayın Dış İşleri Bakanımız Hakan Fidan, YPG hususunda üç talep önderdi.

Birinci talep; Suriyeli olmayan YPG militanları ülkeyi terk edecek.

İkinci talep; Suriyeli olsalar bile örgütün üst kadrosu da ülkeyi terk edecek.(Salih Müslim, Mazlum Kobani vs)

Üçüncü talep; Geri kalan örgüt mensupları Suriye Silahlı Kuvvetlerine katılacak.

Evet, Sayın Hakan Fidan bu üç öneriyi öne sürdü.

Buna karşılık YPG üst yöneticilerinden olan Mazlum Kobani, çatışmaların son bulması için Kobani bölgesinin silahsızlandırılmasını istedi ve örgütün Suriyeli olmayan mensuplarının ülkeyi terk etmeye hazır olduklarını açıkladı fakat üst yönetimin bölgeyi terk etmeyeceğini belirtti.

Mazlum Kobani adlı teröristin bu önerileri ise Türkiye tarafından kabul görmedi.

Sayın Hakan Fidan ise akabinde YPG’nin dağıtılma görevinin bundan sonra Suriye Merkezi Yönetime ait olduğunu belirterek topu Ahmet el Şara’ya bıraktı.

Değerli arkadaşlar, Trump’ın övücü sözlerini duymuşsunuzdur.

Hem ülkemizi hem de Başkan Erdoğan’ı oldukça övücü sözler sarf etti.

Çok fazla kanılmaması gerekir.

Çünkü bu övücü sözlere rağmen bir yasa tasarısı kongreye sunuldu.

Tasarıya göre YPG bölgesine SMO veya TSK tarafından bir askeri harekât gerçekleştirilmesi halinde Türkiye’nin ağır yaptırımlara çarptırılması isteniyor.

Batı, öncelikli olarak YPG üzerinde askeri tehdidin kaldırılmasını talep ediyor.

Dolayısıyla Türkiye, Suriye’deki resmi iyi okumalıdır.

Daha öncede söylediğim gibi Suriye’de Türkiye’nin yararına olan tek durum, Suriye’de özgürlükçü bir siyasi sistemin kurulması ve ülkenin barışa, istikrara kavuşması ile elde edilecektir.

Türkiye bu hususu sağlayabilirse sadece Suriye üzerinde anahtar sahibi ülke konumunda olmaz, aynı zamanda bu anahtar ile üzerine kapanan Batı kapılarını açmaya dahi sahip olabilir.

Lakin her halükarda Şam’a 150-200 km yakınlaşan İsrail’e aşırı derecede dikkat edilmesini  de bir kez daha tekrar ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları