Galip Önlü

Türkiye İçin Birlik

Galip Önlü

Bu gün Türkiye hususuna, Türkiye’de oluşan gelişmelere değinmeye çalışacağım. Değinirken de farklı konular birbirini takip edecektir.
Birinci husus; ülkemizi cazibe merkezi, Çanakkale’yi marka şehir haline getirecek 18 Mart Çanakkale Köprüsü’nün Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından hizmete açılması, bir abide olarak tarihteki yerini alacaktır.
Bu güzel eser için Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ayrıca teşekkür ediyoruz.
İkinci husus sağlık çalışanları ile ilgilidir.
Çoğu zaman sağlık çalışanlarına devlet tarafından büyük bir destek verilmesini talep etmişimdir. Keza ben de biri normal biri açıktan olmak üzere Sağlık Bölümü üzerine iki üniversite bitirdim.
Sağlıkçı personellerin, hekimlerin, doktorların hemşirelerin pandemi sürecinde üstlendikleri büyük görevi unutmak ise nankörlük olacaktır. Dolayısıyla Sağlık çalışanlarına destek tam olmalıdır. 
Bir hafta önce Sağlık kurumlarında çalışan personellere yapılan şiddetlerin, suçların CMK kapsamında “Katalog Suçlar’’ arasına dâhil edilmesi de takdire şayandır.
Bu ne anlama geliyor? Artık sağlık çalışanlarına saldıranlar direkt olarak tutuklanabilecektir. 
Lakin sağlık çalışanlarına tam desteğin verilmesini savunurken son günlerde saçmalayan bazı sağlıkçıları saymıyorum.
Bir hekim geçenlerde şöyle yazmıştı.
“Bize verilen maaş 12 bin… Devlet bana 12 bin maaş veriyorsa ben de bana gelen hastaları ayaküstü tedavi edip göndereceğim. Bu kadar maaşa ancak bu kadar hizmet…’’ 
Bir hekim kalkıp bunu söyleyebiliyorsa  insan olamaz.
Veya hasta, ameliyata alınacakken bazı hastanede bazı sağlıkçıların ameliyata girmemesi, o esnada grev yapmaları tamamen insanlık suçudur.
Bir doktor, bir uzman çavuşumuza iftira atıyor. Bu hokkabazlıktır. Güvenlik kamerası ortaya çıkmasaydı uzman çavuşumuz işine geri dönemeyecekti ve yanlış bir algı oluşacaktı.
Bu şekilde kışkırtma yaratmaya, ikilik çıkarmaya çalışan Sağlık çalışanlarının akıllarını başlarına almaya davet ediyorum. 
Dolayısıyla bu şekilde davrananların kesinlikle gözünün yaşına bakılmamalıdır. 
Üçüncü husus ise Suriyeli krizi… Ben tamamıyla Suriyelilerin ülkelerine dönmesi taraftarındayım. Suriyelilerin ülkemizde kalmasını sağlayacak bazı gerekçeler ortaya atılıyor. Kesinlikle reddediyorum.
Ben Sayın Cumhurbaşkanı’nın onları göndereceğini umuyordum ama son açıklamalarına bakılırsa böyle bir şeyin gerçekleşmeyeceği ortadadır. Suriyelilerin gönderilmesi işsizlik sayısını azaltacak, istihdam alanını yaratacak, Suriyelilere sağlanan çoğu maddi kaynağın Türk milletine aktarılmasına vesile olacaktı.
Bu yanlış karardan dönülmesi gerektir. Zira Suriyeli krizi artık bir “milli sorun” haline gelmiştir.
Bu hususta atılacak adımlar, milletin rahat nefes almasına olanak sağlayacaktır.
Dördüncü husus ise Rusya- Ukrayna savaşının Türkiye’ye etkisi… Savaş hala devam ediyor.
İnanın bu savaş esnasında onlarca yalan haber servis edildi. Bir örnek vermek isterim.
Hatırlanırsa Batı medyası ve bizim içimizdeki kiralık gazetecilerin oluşturduğu bir haber gündeme düşerek büyük bir etki yarattı. 
Neydi o haber?
“Rusya, Ukrayna’da bir camiyi bombaladı. Onlarca Türk öldürüldü. “
Hem “cami” hem “Türk” vurgusu bastıra bastıra yapılarak adeta Türkiye’yi de kendi saflarına çekmek adına büyük uğraş veriyorlar. 
O camideki görevli bir hoca Türkiye Dış İşlerini arayıp bilgi verdiği için belki Türkiye son anda büyük bir beladan döndü. 
Evet, oraya bir füze atıldı ama 1 kilometre ötesine atıldı. Herhangi bir can kaybı da yok. Camiye ulaşan bir hasar da yok.  
Y a da SİHA’lar bilerek zaruri bir şekilde övülüyor. İşte Rusya’ya en büyük darbeyi Türk malzemesi veriyor diyerekten şarkılar falan söylüyorlar.
Başka bir durum olsa bu başarıyı adlandırmaları mümkün değildir.
Ben Zelenski’yi adam yerine koymuyorum zaten. Bunlar ABD ve İngiltere’nin asli istekleridir. Sadece kukla, bunları duyuruyor.
Ya da S-400’ler Ukrayna’ya verilsin, biz F-35 satalım. Türkiye’ye uyguladığımız yaptırımları hafifletiriz veya kaldırılması için adım atarız gibi söylemleri devamlı olarak tekrarlıyorlar. 
Dolayısıyla Türkiye’nin bu durumdaki tarafsızlığı bugüne kadar koruyabilmesi Türk Devlet Aklı’nın muazzam olduğunun göstergesidir.
Arkadaşlar, ABD FED Bankası bilindiği üzere faizi bu ay da artırdı. 
FED faiz artırınca ne olur? Bunun bilinmesi gerektir…
Yerel para birimlerinin değeri düşer. Bu senaryo devamlı bir döngü olarak yapılıyor zaten. 
FED faiz artırıyor, gelişmekte olan veya geri kalmış ülkelerden para merkeze gidiyor. Bir süre sonra borçlanma oluşuyor. Dolar değer kazanmaya başlıyor. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler de büyük sıkıntıya girmiş oluyor.
Yani ABD’nin faiz artırması, gelişmekte olan ülkeleri batırmaya doğru sürüklüyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “Biz bu döngüden çıkmadan kalkınamayız” diyerekten faiz indirimine gitmişti. Sonuçları ne olacak bekleyip göreceğiz ama şuan ki tablo pek de iç açıcı değil…
Bunu ben de çok isterim. Türkiye’nin bu sistemden çıkmasını bir başka isterim. Keşke çoğu ekonomist beş yaşındaki çocukların da bildiği “faizi indirme, artır’’ söylemi yerine ”bu sistemden nasıl kurtulabilinir” düşüncesini ortaya atabilselerdi.
Türkiye faizi artırır, borç alır. Sürekli borç al, faiziyle geri öde. Bir daha borç al, bir daha faiziyle öde. Ekonomistler onu konuşsun. Faiz artırma kararı ve yansımasını herkes bilir. 
ABD ayrıca Türkiye ile bir ittifak kurma peşinde.
Önceden “Erdoğan gitmezse bu iş olmaz” diyen Biden, işin ucu ona dokununca devamlı bize pozitif adımlar atmaya çalışıyor. Batı’nın Türkiye’ye bakış açısı değişmeye başladı. 
Gerek Türkiye’nin jeopolitik konumunun ne denli öneme sahip olduğunun bir kez daha açığa çıkması gerekse Türkiye’nin Savunma Sanayisindeki gücü onlara bu adımları attırıyor. 
Şimdi bakıldığında Dünyada bir enflasyon sorunu var.
Türkiye ise süper enflasyona doğru sürükleniyor. 
Dünyada bir gıda krizi var, bu kesin.
Türkiye ise bu krizi ileriki tarihlerde gözle görülür şekilde yaşayacak.
Büyük bir buğday krizi zaten kapıda... Bu da ekmek fiyatına yansıyacak. 
Ekonomik krizi geçtim daha da ürkütücü olanı sosyal krizdir.
Aç olan insanları durduramazsınız, bu sokağa yansır. Ayaklanmaların çıkması anlamına gelir. Bu tehlikeli boyut için ciddi şekilde uyarıyorum.
Eğer iktidar, muhalefet ve diğer partiler ülkeyi ve milleti gerçekten seviyorlarsa şunu yapmaları gerekir.
Özellikle iktidar ve muhalefet ya alenen ya da kapalı kapılar arkasında gizliden bu hususta destekleşmelidir. Türkiye’yi bu sorun aşamasında beraberce savunmalıdırlar.
Şu dönem birinin diğerini azarlaması, ötekinin fırça atması, berikinin bağırıp çağırması dönemi değildir.
Şuan bu beklenen kriz karşısında el birliği yapma vaktidir. 
Çünkü savaşında etkilerini de göz önüne alacak olursak sonbahara kadar çok ciddi sorunlar görüyorum. 
İktidar ve muhalefet bu hususta bir araya gelmelidir. 
Bu, Türkiye milleti adına, yaşanan zorluklardan çıkabilme adına, hayırlı bir gelişme olacaktır.
 

Yazarın Diğer Yazıları