Galip Önlü

Türkiye-Mısır Yakınlaşması

Galip Önlü

Değerli arkadaşlar çok konuşulan Mısır- Türkiye yakınlaşmasına değinmeye çalışacağım.

Siyasette hiçbir zaman kesinlik söz konusu olamaz. “Ben bununla görüşmem, şu benim için bitmiştir” sözleri ancak ve ancak siyasetin zarfı olabilir. Zaten siyaset dediğiniz kavram kendi halkı ve toplumu adına değil ama dışarıya karşı saf bir şekilde dürüstlüğü baş merkezine koymuşsa sonu hüsran olur.

Ayrıca kimse rahatsız olmasın. Bu yakınlaşma, Sisi’nin bir darbeci olduğu gerçeğini de değiştirmez.

Şuan düşman olan ABD ve Rusya yarın öbür gün dost olup ticaret yapabilir. 12 yıldır araları bozuk olan Mısır ve Türkiye yakınlaşıp aynı adımları atma kararı alabilir. Hatta ileride kurulacak olan bağımsız bir Filistin Devleti, İsrail ile ikili ilişkilerde dahi bulunabilir. Bu hususlar tamamen menfaat üzerine kurulu ilişkilerdir ki zaten öyle olmalıdır. Ülkenin menfaatleri ve çıkarları, milletin menfaati ve çıkarları neredeyse Devlet orada olmalıdır.

O yüzden dün böyle söylendi, bugün bu yapıldı gibi söylemler tamamen lakırdıdır. Gelin bu duruma biraz daha yakından göz atalım.

Mısır’da 25 Ocak ile 11 Şubat 2011 tarihleri arasında gerçekleşen Arap Bahar’ının ardından, yapılan seçimlerde Müslüman Kardeşler ’in siyasî kanadı Hürriyet ve Adalet Partisi iktidara gelirken, Müslüman Kardeşler ’den Muhammed Mursi de Cumhurbaşkanı seçilmişti.

Böylece Müslüman Kardeşler Cemiyeti resmen kurulduğu 1928’den beri ilke defa ülke yönetimine geldi. Hem de Mısır’ın ilk defa serbest, hür, adil, bağımsız niteliklere yakın yapıldığı iddia edilen seçimleriyle, siyasal İslamcı özellikte Müslüman Kardeşler, diğer İslamcı veya siyasal İslamcı partilerin de desteğiyle hükümeti kurmuştu.

Ancak hem Müslüman Kardeşler ‘in hataları hem de bölgesel ve uluslararası aktörlerin girişimleri, Mısır’da seçimle iktidara gelmiş Cumhurbaşkanı ve hükümete karşı 3 Temmuz 2013’te sol liberal kesimlerin desteğiyle dönemin Genel Kurmay Başkanı Abdül Fettah Sisi’nin liderliğinde darbe yapılmıştı.

Darbeyle iktidardan uzaklaştırılan Mursi ve Müslüman Kardeşlere en büyük destek Türkiye’den gelmişti. Böylece Türkiye-Mısır ilişkilerinde 2024’e kadar süren bir kopuş yaşandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 Şubat’ta Kahire’ye yaptığı ziyaret ise iki ülke, Türkiye ile Mısır arasında yeni bir dönemin başlatmaktadır. İki ülke ilişkileri, ekonomik ve jeopolitik dinamikler bağlamında ele alındığında dış politika başta olmak üzere birçok meselede yakın çalışmayı gerektirmektedir. Bir başka açıdan değerlendirildiğinde ise Ankara-Kahire ilişkileri, Avrupa, Asya ve Afrika’daki jeopolitik gelişmeleri etkileyen en önemli unsurlar arasında yer almaktadır.

Türkiye ve Mısır hâlihazırda gerek bölgesel dinamikler gerekse ekonomi temelli büyük meydan okumalarla karşı karşıyadır. İsrail’in Gazze’deki saldırgan tavrı ve tehcir planları, Etiyopya’nın mütecaviz adımları, Rusya-Ukrayna savaşı, bölgesel çatışma dinamikleri ve elbette etkisi her geçen gün daha da artan ekonomik kriz, Mısır için yükselen tehditler olarak tezahür etmiş durumdadır.

Bakınız şurası son derece hayatidir.

Türkiye açısından Mısır ile ilişkilerini düzeltmek; Afrika’daki etkinliğini artırması, Arap dünyası ile daha yakın ve anlamlı ilişkiler kurabilmesi ve Gazze özelinde Filistin davasında somut etkiler oluşturabilmesinin önünü açabilir. Bu gelişme Libya’da siyasal bir istikrara erişilebilmesi ve elbette Doğu Akdeniz’de Mısır ve Türkiye’nin çıkarlarının korunması adına da önemli katkılar sunacaktır.

İsrail’in Refah’a düzenlediği ve yüzlerce masumun şehit edildiği saldırı sonrası Mısır tepki göstermiş, “vahim sonuçları olacağı” noktasında İsrail’i uyarmıştı. Bu vahim sonuçlar arasında İsrail-Mısır arasındaki barış anlaşmasının askıya alınmasının da olacağı kuşkusuz.

Erdoğan’ın ziyareti Mısır’ın İsrail’e karşı bu açıklamasının hemen ardından gerçekleşmişti.

Türkiye-Mısır arasında eriyen buzlar, Filistin sorununun, zaman alacağı kuşkusuz olmasına rağmen, çözümünü hızlandırabilir. Zaman kaybetmeye tahammülü olmayan tek mesele, İsrail’in kadın-çocuk demeden sürdürdüğü insanlık dışı katliamlarını durdurmaktır.

Bir başka önemli konu, Doğu Akdeniz’de doğalgaz ve hidrokarbon yatakları ile ilgili deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasıdır. İşte bu husus aşırı önem teşkil etmektedir. Libya ile yapılan ve uluslararası kurumlar tarafından da onaylanan yetki anlaşması, Türkiye’nin elinde büyük bir kozdur. Bu koz, Mısır-Yunanistan arasında yapılan anlaşmayı bir anlamda etkisiz kılıyor.

Doğu Akdeniz’de bir sofra kurulacaksa Türkiye ve Mısır net bir şekilde söz sahibi olmalıdır.

Türkiye ve Mısır yakınlaşması isabetli bir karar olup, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın kararlı ve başarılı dış politikasının ürünüdür.

Yazarın Diğer Yazıları