Serkan GÜRTÜRK

DEVLETÇİLİK Mİ ACZİYET Mİ?

Serkan GÜRTÜRK

Geçtiğimiz günlerde ilimizi ziyaret eden ve şehir tarihinde en çok kazanımı elde ettiğimiz Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’dan geriye sadece FÜ Rektörü Kutbettin Demirbağ’a ifadesi kaldı.

Biz olaya bir bakan ile konunun muhatabı bir rektör arasında yaşanan diyalogdan ziyade olayı konuşmak isteriz. Şahısları konuşan olmaktan ziyade olayları konuşmanın doğru olacağına inanıyoruz.

Öncelikle bahse konu olan bir araziden bahsediliyor. Mülkiyeti Fırat Üniversitesine ait Yurtbaşı beldesinde olan bir araziye Elazığ Ticaret Borsası bir projeyi hayata geçirmek için talip olmuş. Ancak bu arazi tahsis edilmediği için proje hayata geçme imkânı bulamamış ve bu durum şehrimizi ziyaret eden bakana iletilmiş.

Şehir ekonomisine katkısının yanında belirli oranda istihdam da sağlayacak olan bu projenin hayata geçmesini sağlamanın dışında herhangi bir kastı ve husumeti olmayan, şehre yaptığı hizmetler yanında hayırsever özelliği ile şehrimize çok sayıda okul, Kur’an kursu, cami ve diğer hizmetleri kazandıran Elazığ Ticaret Borsası Başkanı Mehmet Ali Dumandağ, o herkes tarafından bilinen doğal hali ve saf duygularla bu talebini Bakan Kurum’a iletmiş.

Şimdi burada istenen nedir?  Yine bir kamu kurumu olan Fırat Üniversitesine ait arazi. İsteyen kim? Yine kamu kurumu olan Ticaret Borsası. Peki, ne için isteniyor bu arazi? Üretim ve istihdam sağlanarak şehir ekonomisine ve dolaylı olarak ülke ekonomisine katkı.

Sorularımıza devam edelim. Bu arazi şu an ne amaçlı kullanılıyor ya da kullanılıyor mu? Ve yine bereketli bir ovada bulunan bu arazi kaç yıldan beri aynı vasıfta ve atıl durumda bekletiliyor?

Sorumuz iki tarafa bu kez. Bu araziyi talep eden kurum nasıl bir teklifle gitmiştir. Bu araziden hâsıl olacak nema ve kardan Fırat Üniversitesinin karı ne olacaktır. Ya da kendisinden arazi talep edilen kurum olan üniversite hem araziyi değerlendirmek hem de kendi menfaatlerini korumak adına hangi şarttı koşmuştur.

Bu soruların cevaplarını şimdilik bilmiyoruz. Zira iki taraf da bir bardak suda koparılan fırtınadan çekinmiş olacak ve polemiği büyütmeme adına hassas davranmış olacaklar ki hala sukutun sessizliğini yaşıyorlar.

Rahmetli Özal ile birlikte ülküde bir devrim yaşanmıştır. O güne kadar en güzel arazilerin başında oturan ve bunu ekonomiye kazandırmak gibi bir derdi olmayan ve bu özelliği ile her şeyin devlete ait olduğu komünist ve tutucu bir yapı arz eden yapılar Özal ile farklı bir alana evrilmiştir.

O güne kadar sahipsiz, bakımsız ve ilgisizlikten çöplük haline gelen güzelim Akdeniz sahilleri turizm sektöründeki yatırımcılara tahsis edilmiş ve o güne kadar bilinmeyen ve sonradan adına bacasız sanayi denilen turizm patlaması yaşanmıştır.

Bugün ülkemizin en önemli gelir kaynağı olmakla birlikte milyonlarca insana hem iş kapısı hem de hizmet ve üretim sektörünü besleyen ana bir dal olmuştur.

Eğer geçmişte Özal ve sonrakilerde sözde devletin çıkarının koruma adına bu arazileri yatırımcılara tahsis etmemiş olsalardı bugün turizm alanında önde olan bir ülke olmaz ve bütçeye en fazla katkı veren bir sektör hayal olurdu.

Bu örneklik de gösteriyor ki devletin çıkarlarını korumak demek devletin ekonomiye katkı sunacağı imkânların üzerinde oturup kimseye tahsis etmemek değil. Devlet, halkı ve vatandaşları için vardır. Devletin üretme ve istihdama dönüşecek imkânlarını sakınmak, bunu engellemek devleti korumak değil devleti geri bırakmaktır.

Keşke arazi talep edilen kurum, talep eden kurumu karşısına alsa ve ortak bir protokol yaparak belirli bir süreliğine o araziyi talep eden kuruma tahsis etseydi. Ve keşke bu karşılıklı anlaşma ile proje hayata geçse de hem kurumlarımız hem de şehrimiz kazansa.

Ve keşke “kazan-kazan” mantığı bu alanda da hayata geçirilerek yıllarca sahipsiz ve çorak kalan arazilerin bir kısmı karşılığında birkaç fakülte inşaatı ya da yeni hastane binası yapılması karşılığında tahsis edilseydi.

Devleti korumak ve halkı düşünmek budur. Yoksa zenginliklerin üzerinde oturup da onları kaderine terk ederek bir kan ölçüm cihazı bile alamayacak derecede acziyet ortaya koymak değildir. Ve yine kendi acziyetini devleti koruma kılıfına sokarak dar kafalı ve ufuksuz akademisyenlerin tebrik ve takdir açıklamalarıyla tatmin olmak hiç değildir.

 

Yazarın Diğer Yazıları